Uzun zamandır şöyle oturup da bir yazı yazamadım. Yani bu patronlarda adamı amma yoruyorlar canım!
Yoğun geçen günler sebebiyle çok ihmal ettik buraları. Ama döndük şükür. Gün telafi etme günüdür : D
Talha bu günlerde neler yaptı neler, anlatalım da bilgilensin anneler. (Heyt! kafiyeye bak, şair mi olcem nedir?)
Zaman uzun olunca toparlamak da zor oluyor. Biraz daldan dala olursa kusura bakmayın artık!
Talha ile biz pazara gittik. Ben patlıcan seçerkene bir de baktım sepet doluyor. Meğersem annesine yardım etmeye sevdalı Talha bakmış ben güzelleri seçemiyorum iş başa düştü edasıyla geçmiş tezgâhın başına başlamış patlıcanları seçmeye…
Bunu gören anne önce ufak çapla bir sevinç çığlığı atmış, fotoğraf makinesini hala iade etmeyen dayıya hafiften saymış ve eli kolu dolu olduğu halde kalabalık olan pazarın içinde birde el şaklatmış. Beni görenler hakkımda iyi düşünmediler sanırım birden etrafımız açıldı… Niyeyse: D
Neyse efendim aldığımız gibi patlıcanları gittik domates tezgâhının önüne başladık analı oğullu seçmeye… Benim seçtiklerimi Talha Bey beğenmemiş olacak ki kendi seçtiği mükemmel şekilli, hafif desenli domateslerle yer değiştirme operasyonu yapıvermiş. (ben bunu evde fark ettim :D) neyse efendim biz ana oğul pazar yapmanın mutluluğuyla insanları yara yara (Talha tüy gibi olduğundan yaran ben oluyorum cüsse babından) attık kendimizi fırına. Ve Talha Efendi burada da centilmenliği elden bırakmadı aldı ekmeği başladı taşımaya taaaa eve kadar getirdi. (Maşaallah oğluma) Etraftan bana cıklayan gözlerle bakıldığını hissettim. “Şuna bak! çocuk kendi
boyunca ekmeği taşıyor, hanımefendi de sırıtarak ona bakıyor” der gibin bir hal takınmışlardı…

Ağır ol hanım abla! Dans mans, bozar erkek adamı!!!
Talha televizyondaki her şeyi alabileceğini düşünüyor… Çığlık çığlığa bağırarak Anne aallll! diyor. Anlattım ama anlamadı ne yapacağımı şaşırmış durumdayım. Tamam, kamyonun oyuncağını yapmışlar onu buluruz bir yerde ama ben o oynayan çocukları, suda gezinen timsahı, ağaç dallarına uzanan zürafayı nasıl alayım. (bunların oyuncağını istemiyor beyefendi, kanlı canlı olacak)
Bir de televizyon da kaydırak görünce direk babasının yanında alıyor soluğu, baba kalkkk! diyerek kapıya koşuyor. Önce ayakkabılarını almayı ihmal etmiyor tabi… Amaç belli: Parka gidilecek! Gecenin 10’unda başlayan bu durum yorgun babanın kendini feda etmesiyle bir nebze çözülüyor. (Talha’yı ancak hoplatarak atlatabiliyoruz bu durumu.)
hehe! sen anlat, ben nasıl olsa bildiğimi okuycem!
Talha bu hafta içinde benim lise arkadaşlarımla tanıştı. Teyzeleriyle hemen kaynaştı hatta bir tanesine ilk kafasını atarak muhabbeti ilerletmiş oldu. Ama uyanık teyze uf yaptın öp diyerek merhametli oğlumun duygularını sömürdü: D
S. Teyzesinin mezurasını fotoğraf makinesi zannetti. Bol bol resimlerimizi çekti. Daha sonra E. Teyzesinin telkinleriyle doğru yolu buldu çok şükür. Ha bide masada bulunan servis düğmesine sürekli basmayı da ihmal etmedi. Şükür atılmadan ayrıldık oradan: D
Gelin! gelin de boyunuzun ölçüsünü alayım!

Talha araştırmacı bir çocuk olduğundan sürekli anne bu ne? Diye sorup duruyor.
Arkadaşlarla buluştuğumuz yerde yeşil süs bitkisi vardı.
Talha sorar: Anne bu nee?
Anne: çiçek oğlum!
Talha yineler: Anne bu nee?
Anne: çiçek oğlum!..
…
Cevaptan memnun olmayan çiçeğin renkli olmasını düşünen Talha ısrar eder: anne bu nee?
Sorulardan yorulmuş anne cevap verir: Ağaç oğlum!
Şimdilik bu kadar diyelim. Sonraya da bir şeyler bırakıp tez elden çekilelim…