26 Temmuz 2008 Cumartesi

son dakika kutlaması, mo.di.fi.yeli pasta!

mo.di.fi.ye edilmiş pasta :D

Pasta var mum var! Ben şimdi ne yapcaktım ya???


Ha hatırladım... püffffffffffffffffff!!!


Annemlerde saf mıdır nedir? Bu sıcak havada meyve suyu duruken pasta mı yenir!!!

Bu günlerde bir yandan yoğun bir yandan sıkıntılı geçiyor zaman. Bir türlü istediğim şeyleri yapamıyorum. Taşınmak için sürekli bir ileriki tarihe atıyoruz günleri. Ne ev bitti ne mutfak. Ev sahibine çıkacağımızı söylediğimiz tarih yaklaşmakta. Biz ev henüz bitmediği için toparlanmaya başlayamadık. Daha doğrusu başlasak mı başlamasak mı karar veremedik. Evde hiç bir iş yapasım gelmiyor. Bir an önce taşınmak ve yerleşmek istiyorum. Bulunduğum ruh hali beni bunaltıyor. Ayrıca havalar o kadar sıcak ki artık tatil yapmak istiyorum. Tanıdığım herkes tatile çıktı. Ben taşınma dolayısıyla sürekli erteliyorum. Zaten taşınacağım için tatil de yapamayacağım bu gidişle. Yazın bitmesine, ramazanın gelmesine ne kaldı şunun şurasında. Bu belirsizlik çok bunalttı beni.


Gelelim Talha'ya. Talha sıcaklardan aşırı derecede bunaldı. Anneannesine sürekli banyo yapmak istediğini söylüyormuş. Ve suya girince çıkmak istemiyormuş. Taşınma işi en çok onun işine yarayacaktı. Site içersinde istediği gibi hareket edecekti. Şimdi yazın bu sıcak günlerini sıcak evin dört duvarı arasında geçiriyor. Akşam üzeri parka gidiyoruz ama yeterli gelmiyor. Sanırım bu belirsizlik onu bile bunaltıyor. (Abarttım galiba :D)





Bu belirsiz ve bunaltıcı günlerde biricik eşimin ve canım oğlumun doğum günlerini geçirdik. Evden bunaldığım ve kafamda sürekli fikirlerin uçuştuğu günlerdi. Hiçbir şey yapasım gelmedi. Mutfağa girmek istemedim. Üstelik bunun bir sebebini de iki post aşağıda anlatmıştım :D O gün bu gündür mümkün olduğunca uzak kalıyorum mutfaktan. Korku kaldı bünyede.


Yeni evde kullanmak üzere aldığımız eşyalar evin bir odasını işgal etmiş durumda. Yarı göçer vaziyette ev yani :D Bu durumda misafir ağırlamak da uygun gelmedi bana. Esasında Talha'nın doğum gününü bu sene kendi evimde güzel bir partiyle kutlamayı planlamıştım ama Rabbimin başka planı varmış olmadı. Neyse napalım hayırlısı olsun. Ben de son dakikada bir plan yaptım. Bu özel günü hiçbir şey yapmadan geçirmek istemedim. Gönlüm razı olmadı. İş çıkışı yarım saat içinde ufak bir kutlama ayarladım. Daha önceden sarılmış ve buzluğa atılmış sarma, aynı yöntemle buzlukta bekleyen börek ve kurabiye... İşteyken pasta siparişi verdik. Erkek çocuk için doğum günü pastası :D Sağolsun pastaneci erkek çocuğuna dallı güllü pasta hazırlamış. (Gerçi Talha'nın doğum günü için hediye etmiş oldu pastayı çok sağolsun pastaneci amca. Tadı nefisti ama biraz da erkek çocuğuna göre süsleseymiş tam olurmuş :D) Gönlüm o halde kalmasına da elvermedi. Tabi Talha büyüyüp doğum günü pastalarına bakınca anne bu ne ya diyip kızmasın diye modifiye ettim pastayı :D Allah'tan arabalara bayılan bir oğlum var da evde boy boy çeşit çeşit arabalarımız var. Çok işe yaradılar çokkkkk...


Minik kutlamamıza anneanne, dede ve dayı katıldı. Çok minik oldu ama güzeldi... İnşaallah birdahaki kutlamamız daha güzel olur. Talha'nın arkadaşlarıyla, yeni evimizde...

Bunlar da az ve öz süslerimiz :D Gün bitmeden ömürleri bitmişti :D

Şimdilik benden bu kadar. Umarım birdahaki post daha iç açıcı olur :D

16 Temmuz 2008 Çarşamba

TATİL HAYALİ KURANLARA, TATİLE GİDECEKLERE KÜÇÜK BİR HİZMET :D

YAZ TATİLİNİZ HEBA OLMASIN!





ADEM GÜNEŞ



Yaz tatilleri büyük bir sevinçle karşılansa da aslında depresyonların en sık yaşandığı, panik atakların arttığı, aile içi çatışmaların çoğaldığı, zamanın en verimsiz kullanıldığı günlerdir. Bir rehavet gelir. İnsan hiçbir şey yapmak istemez. Kolunu kaldırası bile gelmez. Peki, çalışanlar için ortalama en az bir hafta ile en fazla bir ay arasında değişen ve çocukların 3 aylık zamanını alan tatil günlerini güzel geçirmek için neler yapmalıyız?
İşte artık bu sorunun cevabını bulabildiğimiz bir kitabımız var. Pedagog Adem Güneş, Anne-Baba ve Çocuklar için Tatil Rehberi isimli kitabı kaleme alarak bizlere bu konuda
rehberlik ediyor.
Biz de onunla bu konuda görüşmek istedik. Çünkü kimsenin yaz tatili heba olsun istemiyoruz.

Kitapta konu işleme tarzınız çok dikkatimi çekti. Okuduğumuz birçok kitaptan çok farklı işlemişsiniz konuları. Önce konuyla ilgili hangi bakış açısının doğru olduğunu aktarıyorsunuz; daha sonra da o konuyla ilgili insanların yaşadığı olayları birebir aktarıyorsunuz. Nuran Hanım’ın görüşlerini okuyunca işte, dedim. Ben de böyle düşünüyorum. Doğrusu benim de planlı tatil dendiğinde, zihnimden geçen düşünceler onunki gibiydi:


ŞİMDİYE KADAR TATİL YERİNE STRES YAŞAMIŞIM
2007 yılının Mayıs ayında katıldığım bir konferansta duymuştum “bilinçli tatil” tarifini. Doğruyu söylemek gerekirse çok da ciddiye almadım. Zaten bütün bir yıl boyunca bizi yoran koşturmaca ve bürokrasiden kurtulmak için tatile gitmeyi hesap ederken bir de “bilinçli tatil” gibi tarifleri duymak hoşuma gitmemişti. Bari tatillerde rahat kalalım, plandan programdan, işten güçten, bürokrasiden uzak duralım, diye düşünüyordum. Bir süre sonra “bilinçli tatil” kelimesini tanıdığımız bir psikolojik danışmandan duyunca iyice merak ettim; neydi bu bilinçli tatil? Düşününce fark ettim ki bilinçsizce, plansız ve programsızca yapılan tatiller, insana rahat ve huzur yerine, daha fazla stres veriyormuş. Tatil planlaması yaparken aile içindeki beklenti çatışmalarını en aza indirmeden tatile başlamak, hayal kırıklıklarına davetiye çıkartmakla eş anlamlıymış… Ya da tatilin hangi günü, hangi saatte ne yapılacağı ve nerede olunacağı planlanmadan tatile başlamak, kaostan başka bir şey değilmiş. Bundan önceki tatillerimizin neden bu kadar yorucu ve sorunlu geçtiğini anladım…
Nuran K. (32) / İstanbul

Nuran Hanım’ın fikirlerini değiştiren süreci, kitaptan takip etsinler değil mi?
Evet…

Yani tatil için önce planlama diyoruz. Her aile üyesinin fikrini alıp ona göre bir program oluşturmalı, bütçeyi düşünmeli ki tatil sonrasında daha neşeli ve dinlenmiş olarak eve dönelim. Yoksa tatil depresyondan başka bir şey getirmez bize. Aslında biraz daha açsak bu konuyu. Tatil ve depresyon yan yana geldiğinde “Allah Allah, tatile gidince dinlenilir, depresyon da nereden çıktı?” dedirtiyor. Evet, Adem Bey, “Nereden çıktı bu tatillerin depresyona sebep olması?”
Evet, maalesef plansız tatiller depresyona sebep oluyor. Neden? Her ne kadar da aynı evin içinde yaşıyor olsak da her bir aile bireyinin ayrı bir yorgunluğu ve ayrı bir dinlenme beklentisi oluyor. Derslerden ve sınavlardan bunalan genç delikanlı, “tatilde, doyasıya eğlenip yorgunluğumu atacağım” diyebiliyor... Ailenin diğer bir ferdi olan anne, “Annemleri çok özledim, bu tatilde onların yanından hiç ayrılmayacağım” diye düşünürken belki aile reisi de “trafikten, gürültü patırtıdan uzak bir yaylada dinlenmek istiyorum” diye hayal edebilir... İşte tüm bu beklentiler göz ardı edilip tatil planlanmadan “Hadi tatile gidiyoruz” diye yola çıkılsa ve birden herkes evin içinde “Aslan baba sen çok yaşa” diye tempo tutsa da tatilin ilerleyen günlerinde depresyon hapları eczaneden aranmaya başlanabilir. Çünkü kimsenin asıl isteği yerine getirilmemiştir ve kimse bu yüzden mutlu olmaz. İşte hastalarla yaptığımız görüşmelerden bugüne kadar elde ettiğimiz sonuç şudur ki büyük beklentilerle başlanan tatil süreci içerisinde ciddi hayal kırıklıkları yaşanıyor. Bireyler hayal ettikleri bir tatil yaşamanın stresi ile yeniden yoğun bir tempoya giriyor. Bu ise kişi üzerinde ciddi bir yük oluşturuyor.

Peki, buradan yola çıkarsak tatilden ne anlamamız gerekiyor yani?
Tatili, bir başkasının programından çıkıp kişinin kendi programını uygulayabilme özgürlüğü olarak tanımlayabiliriz.
Daha önce bu tanımı duymamıştım. Çok orijinal!

Aslında kitap hem yetişkinler hem de çocuklar için kaleme alınmış… Bütün aile için neler yapılması gerektiğini anlatıyorsunuz. Kitapta öyle güzel konular var ki burada tabii, hepsine değinemiyoruz. Benim en fazla dikkatimi çeken bölümlerden biri tatilde görülen davranış sapmaları. Biraz bu konuya da değinebilir miyiz? Yani okul öncesi, okul çağı ve ergenlik dönemi çocuklarında tatilde ne gibi kötü alışkanlıklar gelişiyor? Aileler bu konuda neler yapmalılar?
Evet, belki de tatilin en can alıcı noktalarından biri, çocukların tatil döneminde kazanabilecekleri kötü alışkanlıklar olmasına rağmen en çok ihmal edilen nokta da budur. Nasıl ki şu an yetişkinlerin sahip olduğu dinî bilgilerin birçoğu tatil döneminde kazanılıyorsa kötü alışkanlık sahibi olanlara sorun; bu alışkınların ilk temelleri de yine tatil dönemlerinde atılmıştır. Çocuklar tatillerde hiç tanımadıkları yeni arkadaşlar ediniyorlar, onların dünyaları ile kendi dünyalarını birleştiriyorlar. Aile büyükleri genelde tatilin keyfini çıkartmakla meşgulken çocuklar çok defa gözlerden uzak yeni alışkanlıklarla içli dışlı olabiliyor. Nedir bu kötü alışkanlıklar? Küçük çocuklar, kaba ve çirkin sözler öğrenebiliyor. Yetişkin gençler ise alkol, sigara ve uyuşturucu merakını tatmin edebiliyorlar.

Bu konuyla ilgili öyle güzel anekdotlar aktarmışsınız ki okuyucularınızla izniniz olursa buradan paylaşmak isterim:
Tabii, lütfen. Ama hepsini yazmayın da kitabın tamamını alıp okusunlar. Çok kıymetli bilgiler var…
0-4 yaş grubu çocuklar için tatilde davranış sapmalarına bir anekdot:

KÜÇÜK BİR ŞEKER; AMA…
Ben İzmir’de doğdum ve orada büyüdüm; eşim ise Bursa’da. 7 yıllık evliyiz ve 4 yaşında bir kızımız var. İkimiz de memur olduğumuz için kendi ailelerimizin yanında kalabilme fırsatını çok yakalayamadık. Yaz tatillerinde biraz orada, biraz burada geçirerek her iki aileyi de hoş tutmaya çalışıyoruz. Şu da bir gerçek ki ne zaman kayınvalidemlere gitsek kızımda huy değişiklikleri başlıyor. Bugüne kadar kendisine kazandırdığımız tüm özellikleri; özellikle kayınpederimin yumuşak tutumları nedeni ile kaybediyoruz. Örneğin ben yemekten önce şeker yememesi gerektiğini kızıma öğrettiğim halde, kızım dedesinin yanında bulunmanın acısını çıkartırcasına ondan şeker istiyor. Dedesi ise asla torununu kıramaz. Boynunu büküp “Dede noluuuur!” dediğinde, hemen teslim olur. Ben ne kadar “Baba verme” desem de beni dinlemez. Kendi babam olsa eline uzanır, şekeri alırım ve verdirmem; ama kayınbaba daha farklı oluyor.
Tabii acısını da tatil dönüşü ben çekiyorum. Tatilden sonra uzunca bir süre kızımın tatilde kazandığı alışkanlıkları kaybettirmek için onunla mücadele içine giriyorum.
Neslihan Hanım, (30).

4-7 yaş grubu çocuklar için davranış sapmalarına bir anekdot:

ÇOCUKLAR ORTADA DOLAŞMASIN DİYE
Tatilde çocuklarımızı ihmal ettiğimizi, –ne kadar da belirgin bir gerçek olduğunu sonradan– acı bir şekilde fark ettim. 2004 yılı yaz ayında, tatil için Kayseri’deki görümcemlere gitmiştik. Bizi tanıyan akrabalar, görümcemlerin evinde, bize “hoş geldiniz” ziyaretinde bulunuyorlardı. Ev, gelen gidenle doluydu. Çocuklar ortalıkta geziniyordu. Bir yandan mutfak ile oturma odası arasında servis yapıyor, diğer yandan da yanımızda, yakınımızdaki çocukların ilgi çekmek için bizlerle uğraşmalarından kurtulmaya çalışıyorduk.
Bir ara aklıma, çocukları ayrı bir odaya koyup çocuk kanallarından birini açıp oyalamak geldi. Öyle de yaptım. Çocukları bir odaya topladık ve onlar için televizyonu açtık. Biz misafirleri ağırlarken bütün çocuklar korku ile dışarı fırladılar. “Furkan balkondan aşağı düştü” diye bağrışıyorlardı. Ben o an fenalık geçirdim ve odaya giremedim. Bir süre sonra kendime geldiğimde, Furkan’ın hastanede olduğunu öğrendim. Hatırlamak bile istemediğim bu olayda ihmal tabii ki bizimdi. Çocukları bir odaya koyduğumuzda onların uçan kaplumbağalara imrenip uçmak isteyebilecekleri aklımızın ucundan bile geçmezdi.
Tatilimiz zehir olmuştu; ama Furkan’ımızı, Allah bize bağışlamıştı.
Furkan’ın (5) annesi Nurhayat Hanım (26).


Benim ve eminim birçok anne-babanın da kafasını kurcalayan başka bir konu var. Çocuklar yaz tatilinde ders çalışmalı mı, çalışmamalı mı? Lütfen bu konuda da bizi aydınlatabilir misiniz?
Aslında bu soruyu şöyle sorabiliriz: Tatilde de öğrenme süreci devam eder mi?

İnsan rüyasında bile her an bir şeyler öğrenmekle meşguldür. “Ben bugün bir şey öğrenmeden günümü geçireceğim” diyemezsiniz. Öyle bir insan yok; yaratılmadı daha. O halde öğrenmeye direnmek niye? Tatilde tabii ki öğrenme süreci devam edecek; ama bir fark ile “çocuğun zayıf olduğu derslere ısrar ederek değil, belki de iyi olduğu derslerde onu destekleyerek” devam etmeli. Çocuk, zaten koca bir yıl boyunca matematikten çile çekmiş ise bu çocuğun önüne tatilde de bir yığın matematik kitabı yığıp “hadi ders çalış” demek eziyet olur. Bunun yerine, çocuğun çok sevdiği dersler tatilde mutlaka desteklenmelidir. Yani bu çocuk, matematiği sevmiyordur; ama resim yapmaya bayılıyordur. O halde ne duruyorsunuz ki bu çocuğu tatilde resim konusunda destekleyin... Tuval alın, palet alın, rengârenk boyalar alın...

Bir de şu hususa dikkat etmeli. Çocuğun tatil süresince okuyacağı kitap veya takip edeceği
programın günlere taksimi, çocukla birlikte planlanmalı. Ayrıca programa kitap okuma da dâhil edilmelidir. Hangi kitabın, ne zaman alınacağı, nasıl okunacağı ve hangi sürede bitirileceği de tatil planına yazılmalıdır.

Çocuklar, tatil dönemlerinde kullanacakları eğitim materyallerinden ve okuyacakları kitaplardan öğleden sonra yararlanmalı. Çünkü bu zaman dilimi, eğitimde verimin en yüksek olduğu saatleri içinde barındırır. O yüzden özellikle bu vakitler tercih edilmelidir. Yani kitap okuma veya alternatif kaynaklardan eğitime devam etme işi öğlen saatlerine asla planlanmamalıdır.

Bunu bilmiyordum. Yani öğlen saatlerinde istirahat edeceğiz öyle mi? Çocuklar buna bayılacaklar…


Bu konuda dikkat etmediğimiz birçok konu var sanırım. En iyisi kitabınızı dikkatlice okumak.

Son olarak kitabın son bölümünde yer alan il il Türkiye rehberi var... Çok orijinal bilgiler yer alıyor bu bölümde...
Evet... Türkiye’mizin hangi ilinde nereler görülmeli, nerelerden ne alınmalı, nerelerde ne yenilmeli... Tek tek bütün illerimizi bu bölümde ele aldık. Sanırım Tatil Rehberi’nin en keyif verici bölümü de bu olsa gerek. Kitabı eline alan biri, hemen kendi şehrine bakıyor; “Acaba bizim şehrimizde nereler gezilmeliymiş, ne tür yemekler meşhurmuş ve hediyelik neler alınırmış?” diye göz atıveriyor...

Adem Bey, gerçekten çok orijinal bir çalışma olmuş. Kitap anlatmakla ve konuşmakla bitmez. Tadımlık bir röportaj oldu. Kısaca kitabın tarzına da değinmek istiyorum. 7 bölümden oluşuyor. Her bölümde konular anlatılıyor ve o konularla alâkalı yaşanmış tecrübelere ve çeşitli araştırmalara yer veriliyor. Her bölümün sonunda da bir tatil hikâyesi, okuyucuları bekliyor. Tabii karikatürleri de unutmamak lazım. Okurken hem düşündürüyor hem de tebessüm ettiriyor. Son bölümden zaten az önce bahsettik.
Başlı başına orijinal. Ne diyebilirim ki tatil tadında bir tatil düşünen herkes için harika bir kitap olmuş... Elinize sağlık.

Kitapta benim ismim görünse de bu kitabın projesi değerli editörüm Özlem Gölcü Hanımefendi’ye aittir. Böylesi bir eseri kazandırdığı için asıl teşekkürü hak eden kişi odur.


KİTAPTAN BİR ALINTI




ÇOK ÇOK ÖNEMLİ NOT: KİTABI ALMAK İSTEYENLER, BENİM DE TATİL REHBERİM OLSUN BİLİNÇLİ BİR TATİL YAŞAYAYIM DİYENLER KİTABA ŞU LİNKTEN ULAŞABİLİRLER...



ENNNNN DİP NOT: Röportajı siz sevgili sanal arkadaşlarımıza iletme konusunda yardımcı olan Özlem arkadaşıma çok çok teşekkür ederim. Kitabın içeriğini ve hazırlanma sürecini bildiğim için size gönül rahatlığıyla tavsiye ederim. Çok faydasını göreceğiniz bilgiler mevcut kitapta.


Bu arada bu röportajı hiç bir yerde yayınlanmadan sırf siz arkadaşlara aktarabilmek için bir sürü takla attım umarım memnun kalmışsınızdır :D UÇAN TALHA'NIN ANNESİ Emine :D

14 Temmuz 2008 Pazartesi

UÇAN TALHA'NIN DOĞUM GÜNÜ!!!



İYİKİ DOĞDUN BEBEĞİM İYİKİ BENİM OĞLUM OLDUN!!!

10 Temmuz 2008 Perşembe

Far.e.li Kö.yü.n Kav.al.cısı…

Postla alâkası olmayan foto...

Evet efenim yeni bir postta daha beraberiz…
Görüşmeyeli nasıllar blog ailesi bakim…
Biz çok iyiyiz diyelim iyi olalım :D İşyerinde işler sakat, taşınma işi hepten dert bunları sayıp kimsenin canını sıkmayalım dimi…
Efenim gelelim asıl mevzuya. Bayram değil seyran değil bu sıklıkta post neden yazıyorum :D

Bu önemli bilgiyi vermeden önce kısa bir uyarı yapmak istiyorum. Kalbinden rahatsız olanlar, hayvanatın miniklerinden ve kımıl kımıl olanlarından korkanlar, tiksinenler bu postu okumasınlar… Bu önemli bir uyarıdır. Sonra yok ben duymadım, yok ben görmedim, yok ben okumadım deyip blog sahibini zor durumda bırakmayınız :D
Günlerden cumartesiydi. İşten yorgun gelmiş yemek hazırlıklarına dalmıştım. Bir yandan evin kıpırdak bebesini oyalıyor, bir yandan karnındaki gurultuların ayyuka çıktığını söyleyen er kişiyi duymazlıktan geliyor, biryandan da dolaptan yoğurdu çıkarıyordum… Ben kendimi olayların akışına bırakmış aslî vazifem olan aç bünyeleri doyurmak için çaba sarf ediyordum…
Dolaptan çıkardığım yoğurdu kâseye boşaltmak için kaşık çekmecesini araladım. Bir adet kaşık aldım. O da ne??? Kasada beyaz bir ip… Allah Allah… Bu Talha ne zaman kasayı açıp içine ip attı ki diye kendi kendime düşünürkene ip hızla hareket etti.
Ben kendimi 100 metre koşusunda usta edasıyla bir çırpıda çığlıklar eşliğinde salonda buldum…
- Fareeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee…
- Süleymannnnnnnnn fareeeeeeeeeeeeeee…
- Aman Allah’ım fare…
- Küçük, beyaz, kımıl kımıl…

Ben bunları söylerken er kişi kendisini mutfakta bulmuş hatta minik fareyi kovalamak için silahlarını kuşanmıştı bile…
Silahlarımız bir adet merdane, bir adet süpürge, bir adet Talha…
Yok yok Talha silah değil, tribündeki seyirci…
Ben koltuktaki en yüksek yere tırmanmış direktifleri sıralıyordum.
- Ben mutfağa girmem
- Yemek hazırlamam
- Koridora bile çıkmam…


Er kişi mutfakta ne var ne yok ortalığa döküp her şeyin altına üstüne yanına bakarkene bir de bendenizi azarlıyordu…
- Ben sana demedim mi bu apartman çok eski. Fare olabilir diye.
- Ben sana kapıları açık koma demedim mi?


Evin kıpırdak bebesi annesinin tüm ısrarına rağmen cesur bir edayla babasının savaşı kazanmasını bekliyordu. Ama çok beklerdi.
Ben ürke korka koltuktan inip er kişinin kurduğu sofrada yemeği yiyip tekrar eski mekânıma tırmandım. Er kişi bi koşu temizlikçiden o kımıl kımıl varlığın ilacını almış gelmiş onları yerleştiriyordu. O sırada evin küçük bebesi nerelerdeydi????
Dannnnnnnnnnnn….
Fare ilacını er kişinin yeni almış olduğu daha güneş yüzü görmemiş gıcır gıcır 2008 model tişörtüne boca etmekle meşguldü…
Nerden bilebilirdim bunun benim için büyük bir nimet olacağını…
Evet efenim bendeniz o yapış yapış şeyi tişörtten çıkarabilmek için salondaki koltuğuma gönül huzuruyla yerleştim ve temizlemeye koyuldum. Er kişi çok möhüm bir iş yaptığım için beni destek kuvvet olarak çağırmadı ben de 3,5 atmak durumunda kalmadım haliyle :D
Daha sonra her odaya yerleştirildi farenin ilacı… Biz yatsı namazına durmuş idik… benim kalbim küt küt yerinde sayıyordu. Ya buraya gelirse ya ben namazdayken ayağımı kemirirse… bu düşünceler ödlek ve tırsak bünyeme fazla gelmiş gaipten sesler duyar olmuştum…
- vik vik vik…
- Nayır değil Emine iç sesin seni kandırıyor.
- Vik vik vik…
- Nayır Emine bu senin iç sesinin sana oyunu inanma…
- Vik vik vik dedik ya be….
Demedi tabi viklemeye devam etti. Yalnızca ben bunun iç ses değil bizzat küçük varlığın dış sesi olduğunu anladım… Anlamamla selam vermem ve koltuğa tırmanmam bir oldu…

Süleyman ilk zaferini kazanmış komutan edasıyla viklemeleri takip etmeye başladı. En sonunda sesin kaynağına ulaştı… Fare bulundu……..
Nerede???
- Yatak odasındaymış…
- Aman Allah’ım. Ben mutfaktadır diye yatak odasına gayet rahat bir şekilde gidiyordum ama. (ilaç koyulduktan sonra rahatladıydık tabi biraz)

Asıl sorun bundan sonra başladı… Fare bulunmuş savaş bitmiş idi. O da ne??? Evin kıpırdak bebesi olayları izlemekten sıkılmış müdahale etmeye karar vermiş idi…
- Aaaa…. Bebiş…
- Benim bebişim…
- Ben onla oynucam…
- Baba bebişi veşene oynucam…

Şeklinde isteklerde bulunmaya başladı… Babasının kapıdan çıkmasıyla yanıma geldi. Ki ben hâlâ koltuğun en üst noktasında hazır olda bekliyor evimizin Tanrı misafirini uğurluyordum gözlerim kapalı…

Kıpırdak bebe sorularına cesur annesinin yanına gelerek devam etti…
- anne babam bebişimi nere götürdü????

O da ne evin bebesi o kımıl kımıl şeyi sahiplenmiş, sevmiş, kendine oyun arkadaşı edinmiş bile… Annenin başından kaynar sular dökülmekle kalmamış bir yandan da bebesinin cesaretine hayran kalmış…
Ne yapmak nasıl cevaplandırmak gerekirdi??? Bebenin cesareti kırılmamalıydı, bu tür olaylarda korkmamalı gerekli müdahaleyi yapmalıydı. Yarın bir gün büyüdüğünde babası evde olmadığında eğer tekrar bir misafir ağırlamak durumunda kalırlarsa (Allah korusun) bu cesaret annenin işine yarayacaktı… Zedelenmemeliydi…
Anne büyük bir görev bilinciyle başladı açıklama yapmaya…
- Annecim baban bebişini sokağa çıkardı evine gitsin diye.
- Neden çıkardı bebişi.
- Çünkü akşam oldu artık evine gitmesi gerekiyor.
- Neden gitmeşi gerekiyo?
- Çünkü annesi babası özler annecim.
- Neden öşler?
- Annecim ben işteyken seni çok özlüyorum, sen de beni özlüyor musun?
- Öşlüyorum.
- İşte bak onun anne babası da onu özler görmezlerse üzülür annecim.
- Falenin arabaşı nede anne?
- Sokakta annecim.
- Neden buda diil?
- Çünkü arabalar çok büyüktür eve giremezler annecim.
- Fale arabaşıyla mı gitcek?
- Evet annecim. Baban fareyi sokağa çıkardı anne babası onu alıp evlerine gitcekler.

Asıl bomba burada ey sabırlı okuyucu
- Gelcek mi anne fale bişe???
- Allah korusun annecim. Gelmesin bidaha. Şey yani siz oynadınız artık farecik başkalarıyla da oynasın dimi canım…


Misafir evimizi terk ettikten sonra ev ahalisi olaraktan temizlik işlerine giriştik. Benim zaafımı öğrenen evin beyi bunu çok iyi kullandı… Bir ara pılımı pırtımı toplayıp annemin evine gitmeye karar vermiş idim ki vazgeçirildim :D
Çok şükür minik misafirimiz evimizi boşalttıktan sonra bir daha gaipten sesler duymadım…
Tek sorun Talha’nın sürekli:- Anne fale nezaman gelecek, demesi. Kısa ama güzel bir arkadaşlığın sonu olsa da çabuk atlatır umarım… Hayır dua niyetine geçer diye korkuyorum ondan yani :D

Neyse efenim. Evi tepeden tırnağa temizledik. Misssssss gibin :D Ta.nrı mi.saf.irinin faydası :D

5 Temmuz 2008 Cumartesi

Biz Aaşunlara gittik!!!


Besleme saçlı Talha!!!


Sırma saçlı Talha!!!









Merhabalar pek sevgili blogum ve de pek sevgili blogdaşlarım, sanal arkadaşlarım…
Bu uzun aralar içimi sıksa da yazdığım her yazıyı bir sonrakini kısa zamanda yazma ümidiyle yazıyorum :D Her ne kadar bunu gerçekleştiremesek de çaba göstermek de bir şeydir öyle değil mi???
Biz bu süre zarfında neler yaptık neler????
Pikniğe gittik, gezmelere gittik, parklarda oynadık, dondurma tüketimini artırdık, düğünlere katıldık, dilimizi iyice açtık, felsefe bile yaptık…
Talha çok büyüdü çok…
Talha artık kendi alışverişini yapıyor. Tabi ki alışveriş listesinin tek ve en önemli maddesi araba… Her dışarı çıktığımızda mutlaka bir araba almak istiyor… Tabi anne kişisi olaraktan ben buna karşı çıkıyorum. Neyse efenim geçenlerde bir gün markete gittik Talha ile… Alışverişimizi yapıp kasalara geldik ki ne görelim? Renk renk arabalar dizilmişler, alın bizi, alın bizi diyorlar âdeta…
Talha dayanamadı bu çağrıya kulak verdi. Başladı tepinmeye.
- Anne araba alalım, anne araba alalım.
- Hayır annecim, alamayız. Paramız yok.
- Anne araba iştiyom. Araba al…
- Annecim paramız yok. Paran varsa ver de al… (ilk şok burada)
- Var anne, der ve cebinden parayı çıkarıp verir.
Ben nerden bileyim dedesinin ona para verdiğini. Anne şoku atlatmaya çalışırken ikinci şok. Marketten çıkıp temizlikçiye gittik. Çocuk işte maymun iştahlı diye boşa dememişler. Talha geldi yanıma:
— Anne bunu geyi veyelim. Ben şıkıldım.
— Neden annecim çok istemiştin ama arabayı. Üstelik parasını da sen verdin.
— I ıh şıkıldım ben geyi vey.
— Neden annecim ama ya?
— Buyda daha güşeli vay…
Beyefendi araba aldığı için ikinci arabayı almayacağımı çok iyi biliyor. Kendince çözüm üretiyor :D Ama kandıramadı beni tabii ki. Onca yolu tepip markete hiç bi Allah’ın kulu götüremezdi beni :D






Saçların ih.t.ila.li!!!



Hayat Ma.xi.mu.mda!!!




Bu günlerde bana olan düşkünlüğü arttı... Gelin adayları dikkat! Bir adet ana kuzusu yetişiyor hehehehe...

Geçen babasıyla ekmek almaya giderken şöyle bir konuşma geçmiş aralarında
— Ben şenin aşkın diilim.
— Kimin aşkısın peki?
— Annemin aşkışıyım.
— Peki benim neyimsin?
— Bebeğinim...
Bana sürekli, Aşkım, balışım, bebişim diyor :D Bu çocuklar teyip gibi gerçekten de :D



Annem, Talha’nın saçını beslemelere çevirdiğinden beri bende fotoğraf çekme isteksizliği baş gösterdi. Nedense bu süre zarfından çok az foto çektim.
Bu arada Talha’nın saçı tamamen kesildi. Kendileri şimdilerde kısa saçlarıyla etrafta salınmaktalar. Anneannesi köydeyken Talha’ya bakan abla, kuaföre götürmüş geçenlerde. Bizim başaramadığımızı o başarmış :D
Beyefendiyi ikna etmek zor olmuş ama parfüm sıkma teklifi yelkenleri suya indirmesine neden olmuş. Çok mu hovarda olacak bu çocuk yahu???

Geçtiğimiz Cumartesi üniversiteden arkadaşlarımla bir araya geldik. Biz İstanbul’un bir ucunda oturduğumuz için tam 2,5 saat yol tepip vardık meskene… Arkadaşımın evinden el sallasak Ankara’dakiler görür eminim :D Bir de İstanbul’da oturuyoruz derler :D
Ufak çaplı blog buluşması da diyebiliriz tabi biz bu buluşmaya. Listede Ömer Tarık'ın annesi Hafsa, Sühendan ve Enes’i ve de o gün bizi çok güzel ağırlayan Kuzucukların annesi Elif arkadaşım :D
Ev tam anlamıyla çocuk cennetiydi. Evde tam olarak 9 bebe vardı. 9 tane de bakıcı vardı. Ha bir de yolda olan bir bebiş vardı :D
Talha oyuncakları görünce uslu uslu oynadı. Arada onun oynadığı oyuncaklara bakmak isteyen olursa pılını pırtısını toplayıp soluğu yanımda alıyordu… Bu bana cesaret verdi. Oğlum artık güzel güzel oynuyor çocuklara zarar vermiyor diye seviniyordum. Ama nerden bileyim tamamen yeni gördüğü oyuncaklardan dolayı öyle davrandığını…





Bir çiçek iki böcek!!! Bir de Aaşun!!!



Neyse efenim gelelim başlıkta geçen olaya. Nasipse biz birkaç aya kadar taşınacağız. Yeni evimiz için mutfak araştırması yapıyoruz. Fiyatlar o kadar yüksek ki insan duyunca şok oluyor. Ben internetten bulduğum modelle mutfakçı mutfakçı dolanıyorum. Fiyat almaya çalışıyorum. Mutfakçılara modeli gösteriyorum şöyle şöyle istiyorum diye anlatıyorum ama nedense basit bir modeli bile anlamıyorlar. Ha birde çokkk yüksek fiyat veriyorlar. Birinin söylediği diğerini tutmuyor. Birisi bir malzemeye çok iyi diyorsa diğeri iyi değil diyor. Ne yapacağımı neye karar vereceğimi şaşırmış vaziyette dolanıyorum öle ortalıkta.
Neyse efenim benim bu halimi bilen Aysuncum namı diğer İbrahim Berk’in annesi bize yardım amacıyla tanışları olan bir mutfakçıyı önerdi. Hemen kabul ettim tabi… İş çıkışı teptik yolları vardık mutfakçıya. Mutfakçıdan çıktıktan sonra az zahmet vermiştik ya bir de bizi evine davet etti sağ olsun… Gittik yedik içtik, sohbet ettik pek memnun olduk. Çok güzel bir akşam geçirdik. Mutfakçının verdiği fiyatı bile unuttum :D



Çok ciddi oyun oynarız!!!



Talha eve girerken huysuzlanmıştı. Parka gitmek istiyordu ama Berk’in arabalarını görünce sevincinden zıp zıp zıpladı… Motora bindi, oyuncaklarla oynadı, oyuncaklardan fırsat bulup yemeğe bile oturmadı. Arada Berk’i okşamasını saymazsak güzel anlaştılar diyebiliriz. Bir ara Zeynepçik de katıldı aramıza. Talha onunla daha iyi anlaştı. Tabi bu anlaşma arabalara dokunmama şartıyla :D bindiği arabaya dokunana hırladı bizimki.
Sohbet o kadar koyuydu ki saatin ne kadar geç olduğunu anlamadım bile. Eşimin uyarısıyla silkelendim ve kendime geldim. Talha’nın arabalardan ayrılması zor oldu… Benim arabam deyip sahiplenmişti zira…
Buradan bir kere daha teşekkür ederim Aysuncum. Çok güzel bir akşamdı. Emeğine sağlık…
İşte böyle günler koşturmaca içinde geçiyor. Bazılarına ayak uyduruyoruz bazılarına uyduramıyoruz.
Blog ailesi bu günlerde tuvalet eğitimine başladı. Hangi bloğa baksam tuvalet eğitiminden bahsediyor. Rabbim kolaylık versin ve biran önce atlatmalarını dilerim :D Zor bir süreç, çeken bilir :D

Blogdan uzak kalsam da beni yorumlarınızla yalnız bırakmadığınız için çok teşekkür ederim...
Bir teşekkür de Rana Eslem’in annesi, adaşım sevgili Emine’ye… Taaaaaaa uzaklardan bizleri düşünüp hediyesiyle gelmiş. Gerçi biz o güzel buluşmaya katılamadık ama… Sağ olsun bizi de düşünmüş… İnşallah bir gün karşılaşıp birebir sohbet etme imkânımız olur. Tekrar teşekkür ederim canım…

Bir de Mukadderciğimin babasına Rabbimden şifa diliyorum. En kısa zamanda sağlığına kavuşur inşallah. Rabbim şifa versin tüm hastalara. Ailelerinin gönlüne de ferahlık versin… Âminnnnnnn…

Bir sonraki yazıda buluşuncaya kadar hoşça kalın, dostça kalın :D

Related Posts with Thumbnails